GÜÇ

Bir insanın başka bir insan üzerinde tahakküm kurması, belki de insanlık tarihi kadar eskidir. Aslında her ikisi de aynı türden olan canlılardan birinin, diğerini sadece güçsüz olduğu için kullanması durumu, insanoğlunun hiçbir zaman aşamayacağı parodokslarından biridir.
Belki de bu konuda en şanslı insanlar, mağaralarda yaşayan ilkel insanlardı. Vahşi doğa ile baş edebilmek için birbirlerine mecburdular. Hükmeden bir efendiye ihtiyaçları olmadan, günün küçük bir zamanında toplayıcılık ve avcılık yapan bu ilkel insanların, kalan bolca zamanlarında yıldızların altında uyuyup uzun uzun kendilerini dinleme şansları olmuştu.

Ancak bir adamın bir toprak parçasının etrafını çevirerek, burası benim demesiyle her şey değişmeye başlamıştır.Çevirdiği toprağı ekip diken insanoğlu,tükettiğinden fazlasını üretmeye başlayınca,ortaya çıkan malum artı değeri bir türlü paylaşamadı. Bir insanın diğerini alt etmesi için gereken her şey bu zamanda ortaya çıktı.Güçlü olan, güçsüz olanı hakimiyetine aldı.Böylece dünya macerasına eşit şartlarda başlamış olan insanoğlu, kendi türdeşlerini sınıflandırarak efendi-köle ilişkisini icat etmiş oldu.

Kendi aralarında başlarda anlaşamayan güçlüler uzun kavgalardan sonra anlaşarak kendi hak ve mülkiyetlerini korumak için devleti oluşturdular. Oluşturulan ilk şehir devletleri, süreç içersinde vatan,millet,din gibi kutsal değerler etrafında birleşilen büyük krallıklara,imparatorluklara dönüştü.İmparatorlar kendi tahakkümlerini sürdürebilmek için askerlerin ve din adamlarının da halkın üzerinde baskı kurmasına göz yumdular.


İlkçağ ve Ortaçağların kutsal değerlere dayalı imparatorluklarında, imtiyazlı sınıfların dışındaki insanların yaşamsal olarak hiçbir önemleri yoktu.Kilise ve kral baskısı altında ezilen batılılar, haçlı seferlerinde görüp etkilendikleri doğunun zenginliklerine ulaşmak için yine doğudan getirdikleri pusula sayesinde sağlam gemiler yaparak dünyanın bilinmedik kıtalarını keşfettiler.Coğrafi keşifler sonrasında ticareti geliştirip,dünyanın tüm zenginliklerini Avrupa’ya taşıyarak kendi burjuva sınıflarını oluşturdular.Arkasından gelen Reform ve Rönesans hareketleri ile özgür düşüncenin önündeki tüm engelleri kaldırdılar.Bilim ve düşünce dünyasındaki gelişmeler sonucunda yapılan icatlarla da büyük Sanayi Devrimi yapıldı.
Yaklaşık beşyüzyıllık bu süreç sonunda dünyanın yeni efendileri de ortaya çıkmış oldu.İlkçağ ve ortaçağda her şeyleri ile imparatorun malı olan insanlar artık yaşamlarını sürdürebilmek için sermaye sahiplerinin işlerine mahkum hale gelmiştir.Bilgi ve sermaye, gücünü tüm insanlığa kabul ettirmiştir.

İlkel insandan günümüze olan bu medeniyet yolculuğu aslında gücü ele geçirmek için insanların kendi arasında verdikleri savaşın öyküsüdür.Bu tuhaf öyküde kendileri için değişen pek fazla bir şey olmayan köleler, her devirde kendileri için farklı efendiler yaratmışlardır.Aslında bir devrin güçlüsünü görebilmek için o devrin popüler kadınlarının hangi erkekleri tercih ettiklerine bakmak yeterlidir. İlkel insanlarda mağaraya en çok et getiren erkek, ortaçağda kaba saba bir şövalye,Rönesans devrinde bir şair,nihayetinde ise günümüz sermaye sahipleri,patronlar…
Ne gariptir ki bu tarihsel süreçte güç sürekli el değiştirse de köleler hiçbir zaman değişmemiştir.Bir ortaçağ kölesi ile bu çağın sabah sekiz akşam sekiz arası çalışan bir iş kölesi arasında düşünce olarak hiçbir fark yoktur.Her ikisi de gündelik yaşamlarını sürdürebilmek için tahakküm altında yaşamaya mecburdurlar.
Ancak zaman, bugünün efendisi olan patronlara geçmişin efendileri kadar bonkör davranmamıştır. Geçmişin efendileri, günlerini yüzyıllık meşe koruluklarında ya da at sırtında av partileri düzenleyerek geçirirken bugünün patronları emirlerinde çalışan işciler gibi hatta onlardan daha fazla çalışmaya mecbur kalarak yaşamlarını sürdürmektedirler.Bu sebepledir ki geçmişin efendileri sanatla,edebiyatla,felsefe ile uğraşan aylak ruhlu insanlar iken bugünün patronları başarmaya mecbur ruhu kısıtlı insanlardır.Yani kaderin garip cilvesi bu çağın efendilerinin, yanlarında çalışan iş kölelerinden çok da farkları kalmamıştır.Oysa efendiyi efendi yapan köleler gibi mecburiyetlerinin olmamasıdır.

Sonuç olarak insanlığın başından beri var olan güçlü-güçsüz ilişkisi insanlıkla beraber sonsuza kadar yaşayacaktır.İlk toprak parçasını çevirip benim diyen adam da bugünün çokuluslu holding sahipleri de varlıklarını, güçsüz insanların korkularından sağlamışlardır. Çünkü küçücük gündelik yaşamlarını riske atmaktan korkan insan kalabalıkları, her yeni devirde mutlaka kendi efendilerini yaratmaya devam edeceklerdir.


1 yorum

Daralan yaşam alanını,artan

Daralan yaşam alanını,artan nüfüs vs.pastayı yeteri kadar küçültmüştür.Avda olsa,avcı da olsa her gün önceki günden daha dikkatli,hızlı,atik olmalıdır.Yaşam küçük balığın büyüğü yutmasından ibarettir.Görüşlerinize katılıyorum.Bu düzen gerekliliklerden,deneyimlerden kurulmuştur.Kapitalis düzende geldiğimiz son nokta eleştiri götürsede tarihe bakınca anlatımınızla daha iyimser fikre sahip oldum

23.03.2009 - HÜSEYİN YÜCE

Konular