MODERN ZAMANLAR VE ÖLÜM
İnsanlar, her gün binlerce türdeşi ölür iken, ölümün sadece o gün ölenlerin başına gelmiş bir talihsizlik olduğu sanırlar.Bunun en büyük sebebi de; ölümün ilk insandan beri tecrübe edilemeyişi, nasıl yaşandığını sadece ölenlerin bilmesi ve ölenlerin de bunu yaşayanlara anlatmasının mümkünsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Yani insanın, kendi ömrünün finalinde olanları ve sonrasını finali yaşamadan bilmesi imkansızdır.
Aslına bakılır sa eski zamanlarda insanlar ölüme çok daha yakındılar.Gerek bitmeyen savaşlar,gerek henüz tedavisi bulunamamış hastalıklar insanları ölüm ile daha içli dışlı bir yaşam sürmeye mecbur etmişti. Eski çağlarda gündelik yaşam daha fazla doğaya bağımlı olduğu için insanların, bugün olduğu gibi çalışmaya çok zaman ayırmasına da gerek yoktu. Bu sayede eski zaman insanlarının düşünmek için çok geniş zamanları vardı.Doğa filozofları, şairler, düşünürler, dervişler, kahinler, simyacılar kendilerini bilinmez olanı düşünmeye adamışlardı. Öyle ki ölüm; sadece bu kafası karışık adamların değil sıradan insan kalabalıklarının da öncelikli yaşamsal konusu olmuştu. Hiçbir zaman çözülememiş olan ölüm, tüm zamanlarda korkulan bir bilinmezlik olduğu içindir ki insanlar kendilerini bir tanrıya inanma gereğinde hissetmişlerdir. Tarih boyunca kutsal olana inanmak suretiyle, meçhulün dev dalgalı okyanus dalgalarından kaçarak inancın güvenli koylarına sığınıp dingin bir yaşam sürmeyi tercih etmişlerdir.
Ancak sanayii devrimi ile başlayıp günümüz enformasyon çağı ile devam eden süreçte insanlar ölümden fazla yaşamla ilgilenmeye başlamıştır. Modern çağ insanı, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ömrünün büyük kısmında çalışmak zorunda kalmıştır. Geniş zamanlarda yaşayan atalarının aksine sonu gelmez bir koşuşturmaca, tüm yaşamlarına egemen olmuştur.
21.yüzyıla egemen olan liberal ekonomiler üretim-tüketim kavramları arasına sıkıştırılmış iş köleleri yaratmıştır. Yaşamak için satın alan, satın alabilmek için çalışan, çalışmak için se ömür harcayan insan, böylelikle kendi oluşturduğu cendereye kendisini hapsetmiştir. Üretmekten arta kalan boş vakitlerini de içeriksiz tatil ve eğlence programları ile doldurarak ürettiklerini tüketmiştir. Yani sistem, insanı çalışmadığı zamanlarda da rahat bırakmamış, boş zamanlarını da elinden alıp onu bir tüketim öğesi haline getirmiştir. Gün boyu çalışan insanlar akşamları önlerine konulan televizyon kutucuğunun esiri olmuş, yeryüzünün en büyük aklına günün yirmi dört saati boyunca tarihin en acımasız prangaları vurulmuştur. Ruhuna ipotek konulan, ev ile iş arasında sıkışıp,robotlaşan insanların, kendi varoluşlarına dair düşünme yetisi tamamen kaybolmaya başlamıştır. Ölüm, tüketim toplumu insanına bilinçli olarak unutturulmuştur. Mezarlıklar kentlerin dışında tenha yerlere, morglar hastanenin bodrumlarında görülmeyecek yerlere inşa edilmiştir.Böylelikle kendi sonları unutturulan insanlar yaşadıkları dünyanın tadını çıkarmak için tüketmek zorunda bırakılmıştır.
Ancak bir yandan da insanoğlunun ölümü unutmasının ve materyale dayalı bir dünya yaşamına esir olmasının ağır bir bedeli olmuştur. Kainatın en değerli varlığı olmaktan, tüketen bir nesneye dönüşen insan, bu evrimi kendi ruhuna anlatmayı başaramamıştır. Belki de günümüzde ortaya çıkan çok değişik psikiyatri hastalıkların sebebinde; özgür insan ruhunun, giydirilmeye çalışılan bu deli gömleğini kabul etmemesi yatmaktadır.
Serbest piyasa ekonomisi, bu içi boşaltılmış ruhların başıboş arayışlarını kontrol altına alıp, buradan da kazançlı sektörler çıkarmayı başarmıştır. Paralı terapistler,meditasyon seansları,egzotik uzak doğu dinlerine yolculuktan, xanax ve prozac’a kadar sıralanabilecek upuzun bir reçete bunalmış insanlara sunulmaktadır. Ancak bu reçetelerinin gücü; kavgaları, cinayetleri, toplumsal cinnetleri önlemeye yetmemiştir.
İnsanlık, mağaralarda başlayıp uzaya uzanan medeniyet yolculuğu sonunda kendini unutmasının bedelini önümüzdeki zamanlarda da ödemeye devam edecektir. Yaşamın kısalığını ve ölümlü bir canlı olduğunu görmezden geldiği sürece vicdanları yok olacaktır. Soyut olan vicdanın öldürülmesi ile ortaya çıkan sorunları, somut hiçbir yasa ile önlemek de mümkün olmayacaktır.
Aslında unutulmak istenen ölüm, yaşamdaki tek fırsat eşitliğidir. Kim nasıl yaşar sa yaşasın tüm insanlar ölmeye mahkumdur. Bu nedenle de maçın galibi yoktur.
Mahalle berduşu:1
Vehbi Koç:1
NE ALAKA
Sağlık idarecilerinin derneğine ait bir sitede bu deneme yazılarının olması bence çok gereksiz.Tamam arkadaş iyi yazmış ama burası bir edebiyat platformu değil ki. Burda SİYO ların sorunları olmalı.
25.03.2009 - Belma