Nevruz Nedir Nasıl Kutlanır?
NEVRÛZ NEDİR ?
Nevrûz, lügat mânâsı itibariyle "Yeni Gün" anlamına gelir. Baharın gelişini müjdeler. Türklük âleminde bahar bayramı olarak kutlanır.
Nevrûz, İran'da devlet kuran Cemşid' in tahta çıktığı ve bu sebeple yıl başı ilân ettiği Mart ayının yirminci günüdür. İranlıların İslâmiyet' i kabûl etmeden önceki inançlarına göre kutladıkları bayram gününün adıdır. İslâmiyet'ten önce İran'da Mecûsîlik ve Zerdüştlük inançları yaygındı.
Azeriler Nevrûz' a "Nobroz" derler.
Nevrûz aslında bir köprü... Türkü geçmişten bugüne, yarına ulaştıran bir köprü...
Nevrûz, Orta Asya'dan Avrupa içlerine kadar uzanan geniş bir coğrafya parçasında binlerce yıldır kutlanan bir bayramdır. Yani Nevrûz Türklerin geleneksel bir bayramıdır. Halen Anadolu'da yaşattığımız bir kültür değerimizdir.
Nevrûz, tabiatla buluşmanın, ilkbaharın coşkusunu yaşamanın, sevgi ve kardeşliğin bayramıdır.
NEVRÛZ' UN (NAVRÛZUN) TARİHÇESİ
Arapça eserlerde Nevrûz kelimesinin karşılığı olarak "yılbaşı günü", "yeni gün" mânâlarını karşılamak üzere "Nayruz" kelimesine rastlıyoruz. Nevrûz, İran şemsî senesinin birinci günü olup, Müslümanların kamerî yılında gösterilmiş değildir. Ahemenîler zamanında resmî sene güneş koç burcuna girdiği zaman, Nevrûz ile başlamaktaydı. Fakat halk arasında daha yaygın ve eski bir âdete göre, güneşin yaz mevsimine dönmesi navrûz sayılmış olmalıdır. Bu zaman hasat zamanına rastlamakta ve bu münasebetle halk şenlikler yapmaktaydı, bu aynı zamanda haraç toplama zamanıydı. İslâm devrinde asıl İran'da, Irak ve Cibâl' de her iki tarih muhafaza edilmişti. Hamza al-İsfahanî' nin dediğine göre, Hicret' in birinci yılında Nevrûz 18 Hazirana tesadüf etmişti ki, bu tarih, yazar tarafından yanlış olarak 1 Zilkade itibar olunmuştur. Fakat karışıklığın meydana gelmesinin bir sebebi de tarihin güneş vaziyetine uygunluğunu temin etmek maksadı ile seneye her dört senede bir gün ilâve edilmesinin İslâmiyet devrinde terk olunmasıdır. İnsafsız vergi memurları da, vergileri daha erken toplayabilmek için öteden beri kabul edilmiş bulunan doğru takvim tarihi yerine yanlışını benimsemeyi daha elverişli bulmuşlardır. Halife al-Mutavvakkil zamanında haraç toplama tarihi aşağı yukarı iki ay ileriye alındı ve Hicri 245 senesinde Nevrûz tarihi de 17 Haziran olarak tespit edildi ki, bu da eski tarihe yaklaşıyordu. Bu ıslâhâtın tatbiki uzun sürmedi ve Halife al-Mutazid yeniden tarihi 11 Haziran olarak tespit etmek zorunda kaldı. Daha sonraları, Sultan Melihşah tarafından takvimde değişiklikler yaptırıldığı zaman, heyet âlimleri Nevrûzu itidâl-i rebiî noktasına tekabül ettirdiler ve takvimin ilk günü de 10 Mart 1079' a rastlamış oldu.
Nevrûz Mısır'da ve başka yerlerde de kabul edildi ve kıptîler tarafından yılbaşı olarak muhafaza olundu; fakat bugün 10 veya 11 Eylül' e rastlamaktadır.
Her yerde Nevrûz ile birlikte halk şenlikler yapmaktadır. Sâsâniler zamanında İran'da hükümdarlar büyük şenlikler tertip ettirir ve hâkim olan an' aneye göre, onlara hediye verilirdi; onları eğlendirmek için halk sokaklara dökülüp ateşler yakar ve birbirlerine su serperlerdi.
Irak'ta ve Mısır'da bu âdetler İslâmiyet devrinde de devam etmiştir. Mu'tazid yaz ortası şenliklerinde sokaklarda yapılan an'anevî at oyunlarını da yasak etmek teşebbüsünde bulunmuş ise de, bunda muvaffak olamamıştır.
Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Balkan Türklerine kadar Ergenekon ve Çağan gibi adlarla kutlanan Nevrûz, dinî hüviyeti olmayan bir gelenektir.
Geçmişi Göktürklere kadar dayanan ve o zaman adına "Morşi ai" denilen Nevrûz Türklerin yaşadığı her yerde tarih boyunca kutlanmıştır.
Nevrûz İran'da ilk defa efsanevî bir hanedan olan Pişdodilerin ilk padişahlarından Cemşid zamanında ortaya çıkmış, daha sonraları Akomenidler, Portlar ve Sâsâniler devrinde daha yaygın bir hâl almış, İslâmî dönemde de İran'ın önemli bayramları arasında kutlanmıştır.
Bahadırşah komutasındaki Türk boyları düşmanları tarafından hürriyetlerini feda etmek için zorlandıkları bir zamanda Nevrûzda kurtuluşa erdiler ve düşmanlarından hesap sordular. O yüzdendir ki, bugünde herkesin mutlu olması sağlanmış, o gururu herkesin hissetmesi için gayret gösterilmiştir. Öyle ki, evinden henüz yeni cenaze çıkmış ailelerin bile bugünde törenlere katılarak mutlu olmalarının sağlanması bu bayramın Türk tarihinde ne kadar önemli yer tuttuğunu ispatlar niteliktedir.
Celâleddin-i Selçukî zamanında tertiplenen Celâli takviminin ilk günü Nevrûz' a denk getirilmiş ve yeni yılın başlangıcı olmuştur.(Hicri 465, Milâdi 1072-1073).
Türkler Nevrûz' u uzun yıllar kendi geleneklerine göre kutlamışlardır. Türkiye'de devlet Nevrûz' u 1991 yılından bu yana Kültür Bakanlığı aracılığıyla ülkenin her tarafında değişik faaliyetlerle kutlamaya başlamıştır.
Nevrûz geleneği Anadolu’dan Doğu' ya doğru gidildikçe İran ve Turan İllerinde daha derin mânâlar ifade eder. Kış mevsiminin ağır şartlarından kurtulmanın coşkusu ile ilkbaharı kutlayan ve hayatında yeni bir safhaya giren bozkır insanı için Nevrûz gerçekten de hiç önemini kaybetmeyecek bir gündür. Nitekim sadece Orta Asya milletleri değil, dünyanın hemen pek çok milletinde, Mart ayının girmesiyle beraber Nevrûz' a benzer özel günler ihdas edilmiş ve bu günlerde ilkbaharın gelişi bir çeşit bayram ilân edilmiştir. Nevrûz gününde hemen her ülkede içten gelen bir eğlence başlar, havaî fişekler atılıp çocuklara flüt, kaval vb. nefesli çalgılar alınır, damlarda ve meydanlarda ateşler yakılıp soğuklar uğurlanır. Nevrûz' da ateş yakma âdeti ise Demirci Gave Destanı'na dayanır. Bu, bir tür madenin toprağa, sanayinin tarıma, teknolojinin tabiata ve medeniyetin ilkelliğe galebesi gibi anlaşılır.
OSMANLI SARAYINDA NEVRÛZ KUTLAMALARI
Nevruz Osmanlı devrinde sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin koç burcuna girdiği anda nevrûziye denilen bir mâcun veya tatlı yemek âdet olmuştur. Sarayda hekim-başı misk, amber, türlü bahârât ve kokulu otlar ilâvesi ile hazırladığı mâcunu porselenden yapılmış kapaklı kâseler içinde Pâdişaha akşamdan takdim eder ve kendisine hil'at giydirilirdi. Nevrûziye kadın-efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de verilir ve bu mâcundan yemenin kuvvet ve şifâ verici bir tesiri olduğuna inanılırdı. Osmanlıların son zamanlarına kadar Nevrûz an'anesinin devam ettiği ve sarayın eczahânesinde tertip olunan nevrûziyelerin mevki sahiplerine gönderildiği, halkın da bu âdete uyarak, Nevrûz’ da hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Nevrûz münasebeti ile, sadrâzam padişaha, donanmış atlar, murassâ silâhlar, pahalı kumaşlar gibi hediyeler verir. Bunlara nevrûziye pişkeşi denilirdi.
NEVRÛZ NEREDEN GELİYOR ?
Lane, Thousand and One Nights isimli eserinin II. Cildinin 496. sayfasında ve devamında Nevruz’ un Musevî yortusundan geldiğini ileri sürüyor ki, bu iddia pek de ihtimâlden uzak değildir. Ancak iddia hakkında ciddî araştırmalar yapılmalıdır.
NEVRÛZ HAKKINDA BAZI KABULLER
Nevrûz bazı olaylara temel yapılmak istenmektedir. Şöyle ki;
• Nevrûz Allah'ın evreni yarattığı gündür.
• Hz. Adem'in çamurunun yoğrulduğu ve yaratıldığı gündür.
• Peygamberimiz Hz. Muhammed' e peygamberlik müjdesinin geldiği gündür.
• Cennetten dünyaya sürülen Adem ile Havva Nevrûz günü Arafat'ta buluşmuşlardır.
• Allah yıldızları, burçları bu gün dağıtmıştır.
• Nuh tufanından kurtulanlar gemiden inip yere ilk defa bu gün ayak basmıştır.
• Yusuf Aleyhisselam kuyudan bu gün kurtulmuştur.
• Musa Aleyhisselam Kızıl Denizi bu gün geçmiştir.
• Balık tarafından yutulan Yunus Aleyhisselam yine bu gün karaya bırakılmıştır.
KARDELEN BAHARI MÜJDELER
Nevrûzla her şey yeniden başlar. Nevrûz kardelen çiçeğinin açmasıyla belirir. Kardelen, Nevrûz' un ilk meyvesidir. Kardelenin anlamı sevgidir. Kışın olanca sertliğine rağmen bahara kavuşmak için yılmadan savaşan kardelen 21 Martta açar. Karı deler ve kışı yener.
BAZI YERLERDE NEVRÛZ'A NİÇİN HIDIRELLEZ DENİR?
Bazı yerlerde Nevrûz' a Hıdırellez denmesine rağmen düşünceler, duygular aynıdır. Her baharın gelişinde Hıdır ile İlyas A.S.ın bir birine kavuştuğu rivayet edilir. Hıdırellez akşamı ateşlerin yakılmasının yanı sıra bazı yerlerde ne olmak istediği, toprağa çizilerek ifade edilir. Hıdırellez güzel duyguların paylaşıldığı bir gündür.
TÜRKİYE' DE NEVRÛZ NASIL KUTLANIR?
Türk dünyasında ve onun bir parçası olan ülkemizde Nevrûz, yeniden canlanmaya başlayan dünyanın insanlara sunduğu bolluk, dirilik, gönlümüzde yarattığı sevgi, kardeşlik, paylaşma, barış ve dostluk duyguları ile her yıl 21 Martta kutlanmaktadır.
Baharın müjdesi olan Nevrûz, gelenek ve göreneklerimiz arasında en sıcak ve canlı bir şekilde kutlanılan bir bayramdır. Bu sıcaklık, bizim dünyamızın var olabilmesi için gerekli ana unsur olan hava, su ve toprağı ısıtan ateştir.
Nevruz, ülkemizde her ne kadar resmî bir tatil olmasa da asırlardır Anadolu'muzun değişik bölgelerinde "Mart Dokuzu, Mart Bozumu, mesir şenlikleri, yörük bayramı" adı altında millî bir bayram olarak kutlana gelmiştir. Öyle ki, ülkemizin en zorlu günlerinde düşmana karşı ölüm kalım mücadelesi sürdürülürken bile bu kutlamalardan geri kalınmamıştır, hattâ 21 Mart 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın katılımıyla Ankara'da Nevrûz şenlikleri düzenlenmiştir.
Nevrûzda atalarımız türküler söyleyerek, halaylar çekerek, at üstünde yarışlar yaparak, ateşten atlayarak, güreş yaparak, pikniğe giderek sevgi, dostluk, kardeşlik örneği sergilemişlerdir.
Özellikle Türk devletlerinde Nevrûz yemeklerle kutlanır. Nevrûzda verilen yemekten yemeyenler ev sahibine hakaret etmiş olurlar.
Nevrûzda törenlere insanlar çağrılmadan giderler. Plânsız, programsız bir araya gelir ve tanışırlar. Aynı ateşin üstünden atlarlar, çünkü Nevrûz kutlamalarında yakılan meydan ateşi bugünü kutlayan herkesin içindeki sevgi ateşidir. Herkes aynı ateşte yanmaktadır.
Nevrûzda sevgiler vücut diliyle anlatılır. Vücut dili, insanlığın ortak dilidir. En inandırıcı ve samimî dildir.
Manisa'da 21 Mart Mesir Bayramı olarak kutlanır. Nevrûz şenliklerine mânâ katan en özel yiyecek Nevrûz macunudur.
Nevrûz günü yenilmek üzere yapılan bir nevi tatlı yahut macuna Nevrûziye denir. İran'da makbûl olan Nevrûziyenin tertibi usûlüne "heftsin (yedi.s)" derler. Macun, ilk harfleri sin (s) ile başlayan yedi şeyden yapıldığı için bu adı almıştır. O yedi şey şunlardır: Şomak, sebze, sümbül, semek, sirke, sir, senced. Semek, balık; sir, sarımsak; senced, iğde demektir.
Osmanlılar devrinde Nevrûziye macunu eczacılar tarafından yapılır, özellikle hekimbaşı tarafından Nevrûz'da hazırlanıp saraylılara sunulan macuna itibar edilirmiş. Manisa Merkez Camii Minaresi'nden her yıl halka atılan mesir macununun atası budur. Rivayete göre, ünlü Şeyh Merkez Muslihiddin Efendi 1539 yılında Yavuz Sultan Selim'in haremi ve eşsiz güzelliğiyle ünlü Hafza Sultan'ın yaptırdığı Darüşşifa' da 40 türlü ecza ve baharattan bu macunu yeniden terkip etmiş ve Nevrûz gününde şifâ niyetine halka dağıtmıştır. Daha sonraki asırlarda bu terkip giderek değişmiş ve karanfil, kakule, amber, gülyağı, vanilya, misk, tarçın, kişniş, lavanta ruhu, gül kurusu, beyaz şeker, badem yağı, pespâse, Hindistan cevizi, melek otu, kasb-ı ıtrî, serçe kanadı, bal vb. ilâvesiyle kuvvet macununa dönüşmüş; ancak son asırda onun da ölçüsü bozularak 15-20 çeşit baharatı karıştırarak ucuz ve faydasız macunlar yapılıp satılır olmuştur.
Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra Nevrûz kutlamaları yaygınlaşmıştır. Alevî ve Bektaşîler bu günü Hz Ali'nin doğum günü ve Hz. Fatıma ile evlendiği gün olarak kabul ederler. Şiîler Nevrûz' u Hz. Ali'nin halife ilân edilişinin yıl dönümü olarak kutlarlar. Nevrûz genellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak kutlanır.
Nevrûz Türkler aracılığıyla Asya ve Avrupa'ya yayılmıştır.
Nevrûz'da insanların çok farklı kutlamaları vardır. Bunlardan en bilinenleri; cirit oynamak, yumurtayı çeşitli renklere boyamak, çocukların ellerine Nevrûz çiçeğini alarak bir dala dolamaları ve komşu komşu gezdirerek çeşitli hediyeler almaları, niyet tutmak gibi.
Nevrûz sayesinde insanlar birbirleriyle daha çok kaynaşır, beraberlik duygusu güçlenir, kardeşliğin önemi anlaşılır, tabiatın ve ürünlerinin önemi bir kez daha vurgulanır. İnsanlar evlerinde yıllardan beri süre gelen geleneklerini devam ettirir. Ateşler yakılır, oyunlar oynanır, yemekler pişirilir ve herkes aşını ortaya koyar. İşte buradan anlaşılıyor ki, Nevrûz tam bir paylaşım, birlik, kardeşlik, mutluluk bayramıdır. Çiçeklerin açması, tabiatın canlanması, karların eriyerek dağları terk etmesi insanları duygulandırır.
Nevrûz, Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî bayram olarak büyük törenlerle kutlanmıştır. 1925 yılında Ankara' da Nevrûz münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa' nın huzurunda yapılan bir resmî geçitte, askerî kıtalar başlarında "gök sancaklar al sancaklar" olduğu halde yürümüştür. 1926 yılında Milâdî takvimin kabulü ile Nevrûz yılbaşı olmaktan çıkmış, fakat Mart ayı son senelere kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinde malî yılbaşı olarak varlığını korumuştur.
Halk arasında Nevrûzda bütün varlıkların Allah'a secde ettiği inancı yaygındır. Bugün bir yıllık rızkın tayin edildiği düşüncesiyle evler boyanır, sofralar yiyeceklerle donanır, suçlular bağışlanır, küsler barışır. Yine bu günde yörelere göre cirit oyunları, mahallî oyunlar, kılıç-kalkan oyunları sergilenir. Genç kızlar ve erkekler niyet tutarlar, niyetleri çıkarsa gelecek Nevrûzda kurban kesmek üzere kurban adarlar.
Aslında Nevrûz' da yapılan bütün eğlencelerin bir tek gayesi vardır: Hayatla bütünleşmek. Eğlenceler tabiatın coşkusunu izleyerek ona ne derecede mecbur olduğumuzu anlamamızı sağlar.
Trakya'da kutlanan Nevrûz gününde kırlara çıkılarak karabiber ve tuz ekilir, "Yarım kuzu" denilen haşlanmış yumurta yenir.
Kars'ın bazı yörelerinde Nevrûzdan önceki Çarşamba gecesi damlarda ateş yakılır. Ertesi Perşembe günü de ölü bayramı olarak kabul edilir. O gün yoksullara, çocuklara yemiş, helva vb. dağıtılır, mevlit okutulur. Ölüler ziyaret edilip arta kalan yemiş ve helvalar onların üzerine dökülür.
Bingöl civarında baharı müjdeleyen kardelen çiçeğini ilk bulana güzel hediyeler verme âdetinin olduğunu kayıtlardan öğreniyoruz.
Çeşitli yerlerde, çeşitli şekillerde ve farklı inanışlarla kutlanıyor olsa da aslında Nevruz ’un tek bir ortak gayesi vardır: baharın gelişinin kutlanması.
Aslında Nevruz kutlamaları tamamen bahane, asıl istenen insanların mutluluk içinde hayat dolu günler geçirmeleri. Zaten hepimizin ihtiyacı olan da bu. Mutlu olmak ve hayatı getirdiği güzelliklerle yaşamak.
“Nevruz, (Alevî vatandaşlarımız için) büyük bayramdır. Bektaşîler gibi onlar da Nevrûz’ u, Hz. Ali’nin doğduğu gün olarak kabul ederler. O gün Abdal Mûsâ adına bir kurban kesilir ve o akşamki toplantılardan sonra, dede köyüne döner. Bu yüzden aralarında “Çiğdem bitti, dede gitti” sözü bir atalar sözü hâlinde söylenegelmiştir.”
EDEBİYATIMIZDA NEVRÛZ
Nevrûz' un soğanını, şifa niyetine yemek halkımız arasında âdet olmuştur. Nevrûz hakkında derlenmiş bir türkünün dörtlüğü şöyledir:
“Nevrûz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gök gözlüyüm
Benden âlâ çiçek var mı ?”
Nevrûz' da Divan Edebiyatı şairlerinin câize almak için büyüklere kasîde okuduklarını da kaydetmek lâzımdır.
SONUÇ:
İnsanoğlu dünyanın her yerinde neş’eye hasret, kedere kardeş olmuştur. Bayramlar tâ geçmişten günümüze kadar gelen ve insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının perçinlendiği, güçlendiği, dargınlıkların unutulduğu, millî birlik ve beraberliğin, bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendirildiği mutlu günlerdir.
Bir milletin teşekkülünde dil, din ve tarih kadar geleneklerin de önemi vardır. Gelenekler, tarihi kesin olarak tespit edilemeyen dönemlerden bugüne intikal etmiştir. Bu özelliği ile gelenekler, millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biri olarak kabul edilir.
Milletimizin yücelmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve dünya milletleri arasında istenilen ve lâyık olduğu yeri alabilmesi ancak birlik ve beraberlik içinde bulunmamıza bağlıdır. Birlik ve beraberliğin olmadığı bir yerde; parçalanma, nefret ve düşmanlık vardır.
Aziz milletimizin tarih boyunca elde ettiği şanlı zaferlerin ortaya koyduğu kahramanlık destanlarının, kurduğu medeniyetin, dünyaya ışık olacak nitelikte geliştirdiği kültürün temelinde hiç şüphesiz, fertleri arasında gerçekleştirdiği birlik ve kardeşlik ruhu yatmaktadır.
"Çocuklar gönül bahçelerimizin kültür çiçekleridir. Sevgi ve canlılığı ifade eden, hattâ kardelen misâli her zorlukta ak, pak, ve aydınlık geleceğe filizlenen Nevrûz çiçeği sizlersiniz. Atalarımız nasıl demir dağları eritip yüce milletimizi yeniden var etmiştir. Dünyaya tanıtmış, her yere medeniyet götürmüş iseler, geleceğimizin teminatı olan sizler de kalpleri, Nevrûz ateşinin sevgi, barış ve kardeşlik sıcaklığı ile eriterek Ergenekon destanını bir zafer olarak yeniden yaşayacaksınız."
Dünyamıza, umutlarımıza, sevgimize, gönlümüze hoş geldin bahar!
Nevrûz coşkusu ile birlikte güzelliklere koşalım.
Yakılan ateşlerde kini, nefreti, açlığı, sefaleti yakmak, barışa bayrak açmak dileğiyle...
Nevruz hepimizin yeni umutlarına güzellikler getirsin.
Ekrem YAMAN
Mersin Vali Yardımcısı
Nevrûz, lügat mânâsı itibariyle "Yeni Gün" anlamına gelir. Baharın gelişini müjdeler. Türklük âleminde bahar bayramı olarak kutlanır.
Nevrûz, İran'da devlet kuran Cemşid' in tahta çıktığı ve bu sebeple yıl başı ilân ettiği Mart ayının yirminci günüdür. İranlıların İslâmiyet' i kabûl etmeden önceki inançlarına göre kutladıkları bayram gününün adıdır. İslâmiyet'ten önce İran'da Mecûsîlik ve Zerdüştlük inançları yaygındı.
Azeriler Nevrûz' a "Nobroz" derler.
Nevrûz aslında bir köprü... Türkü geçmişten bugüne, yarına ulaştıran bir köprü...
Nevrûz, Orta Asya'dan Avrupa içlerine kadar uzanan geniş bir coğrafya parçasında binlerce yıldır kutlanan bir bayramdır. Yani Nevrûz Türklerin geleneksel bir bayramıdır. Halen Anadolu'da yaşattığımız bir kültür değerimizdir.
Nevrûz, tabiatla buluşmanın, ilkbaharın coşkusunu yaşamanın, sevgi ve kardeşliğin bayramıdır.
NEVRÛZ' UN (NAVRÛZUN) TARİHÇESİ
Arapça eserlerde Nevrûz kelimesinin karşılığı olarak "yılbaşı günü", "yeni gün" mânâlarını karşılamak üzere "Nayruz" kelimesine rastlıyoruz. Nevrûz, İran şemsî senesinin birinci günü olup, Müslümanların kamerî yılında gösterilmiş değildir. Ahemenîler zamanında resmî sene güneş koç burcuna girdiği zaman, Nevrûz ile başlamaktaydı. Fakat halk arasında daha yaygın ve eski bir âdete göre, güneşin yaz mevsimine dönmesi navrûz sayılmış olmalıdır. Bu zaman hasat zamanına rastlamakta ve bu münasebetle halk şenlikler yapmaktaydı, bu aynı zamanda haraç toplama zamanıydı. İslâm devrinde asıl İran'da, Irak ve Cibâl' de her iki tarih muhafaza edilmişti. Hamza al-İsfahanî' nin dediğine göre, Hicret' in birinci yılında Nevrûz 18 Hazirana tesadüf etmişti ki, bu tarih, yazar tarafından yanlış olarak 1 Zilkade itibar olunmuştur. Fakat karışıklığın meydana gelmesinin bir sebebi de tarihin güneş vaziyetine uygunluğunu temin etmek maksadı ile seneye her dört senede bir gün ilâve edilmesinin İslâmiyet devrinde terk olunmasıdır. İnsafsız vergi memurları da, vergileri daha erken toplayabilmek için öteden beri kabul edilmiş bulunan doğru takvim tarihi yerine yanlışını benimsemeyi daha elverişli bulmuşlardır. Halife al-Mutavvakkil zamanında haraç toplama tarihi aşağı yukarı iki ay ileriye alındı ve Hicri 245 senesinde Nevrûz tarihi de 17 Haziran olarak tespit edildi ki, bu da eski tarihe yaklaşıyordu. Bu ıslâhâtın tatbiki uzun sürmedi ve Halife al-Mutazid yeniden tarihi 11 Haziran olarak tespit etmek zorunda kaldı. Daha sonraları, Sultan Melihşah tarafından takvimde değişiklikler yaptırıldığı zaman, heyet âlimleri Nevrûzu itidâl-i rebiî noktasına tekabül ettirdiler ve takvimin ilk günü de 10 Mart 1079' a rastlamış oldu.
Nevrûz Mısır'da ve başka yerlerde de kabul edildi ve kıptîler tarafından yılbaşı olarak muhafaza olundu; fakat bugün 10 veya 11 Eylül' e rastlamaktadır.
Her yerde Nevrûz ile birlikte halk şenlikler yapmaktadır. Sâsâniler zamanında İran'da hükümdarlar büyük şenlikler tertip ettirir ve hâkim olan an' aneye göre, onlara hediye verilirdi; onları eğlendirmek için halk sokaklara dökülüp ateşler yakar ve birbirlerine su serperlerdi.
Irak'ta ve Mısır'da bu âdetler İslâmiyet devrinde de devam etmiştir. Mu'tazid yaz ortası şenliklerinde sokaklarda yapılan an'anevî at oyunlarını da yasak etmek teşebbüsünde bulunmuş ise de, bunda muvaffak olamamıştır.
Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Balkan Türklerine kadar Ergenekon ve Çağan gibi adlarla kutlanan Nevrûz, dinî hüviyeti olmayan bir gelenektir.
Geçmişi Göktürklere kadar dayanan ve o zaman adına "Morşi ai" denilen Nevrûz Türklerin yaşadığı her yerde tarih boyunca kutlanmıştır.
Nevrûz İran'da ilk defa efsanevî bir hanedan olan Pişdodilerin ilk padişahlarından Cemşid zamanında ortaya çıkmış, daha sonraları Akomenidler, Portlar ve Sâsâniler devrinde daha yaygın bir hâl almış, İslâmî dönemde de İran'ın önemli bayramları arasında kutlanmıştır.
Bahadırşah komutasındaki Türk boyları düşmanları tarafından hürriyetlerini feda etmek için zorlandıkları bir zamanda Nevrûzda kurtuluşa erdiler ve düşmanlarından hesap sordular. O yüzdendir ki, bugünde herkesin mutlu olması sağlanmış, o gururu herkesin hissetmesi için gayret gösterilmiştir. Öyle ki, evinden henüz yeni cenaze çıkmış ailelerin bile bugünde törenlere katılarak mutlu olmalarının sağlanması bu bayramın Türk tarihinde ne kadar önemli yer tuttuğunu ispatlar niteliktedir.
Celâleddin-i Selçukî zamanında tertiplenen Celâli takviminin ilk günü Nevrûz' a denk getirilmiş ve yeni yılın başlangıcı olmuştur.(Hicri 465, Milâdi 1072-1073).
Türkler Nevrûz' u uzun yıllar kendi geleneklerine göre kutlamışlardır. Türkiye'de devlet Nevrûz' u 1991 yılından bu yana Kültür Bakanlığı aracılığıyla ülkenin her tarafında değişik faaliyetlerle kutlamaya başlamıştır.
Nevrûz geleneği Anadolu’dan Doğu' ya doğru gidildikçe İran ve Turan İllerinde daha derin mânâlar ifade eder. Kış mevsiminin ağır şartlarından kurtulmanın coşkusu ile ilkbaharı kutlayan ve hayatında yeni bir safhaya giren bozkır insanı için Nevrûz gerçekten de hiç önemini kaybetmeyecek bir gündür. Nitekim sadece Orta Asya milletleri değil, dünyanın hemen pek çok milletinde, Mart ayının girmesiyle beraber Nevrûz' a benzer özel günler ihdas edilmiş ve bu günlerde ilkbaharın gelişi bir çeşit bayram ilân edilmiştir. Nevrûz gününde hemen her ülkede içten gelen bir eğlence başlar, havaî fişekler atılıp çocuklara flüt, kaval vb. nefesli çalgılar alınır, damlarda ve meydanlarda ateşler yakılıp soğuklar uğurlanır. Nevrûz' da ateş yakma âdeti ise Demirci Gave Destanı'na dayanır. Bu, bir tür madenin toprağa, sanayinin tarıma, teknolojinin tabiata ve medeniyetin ilkelliğe galebesi gibi anlaşılır.
OSMANLI SARAYINDA NEVRÛZ KUTLAMALARI
Nevruz Osmanlı devrinde sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin koç burcuna girdiği anda nevrûziye denilen bir mâcun veya tatlı yemek âdet olmuştur. Sarayda hekim-başı misk, amber, türlü bahârât ve kokulu otlar ilâvesi ile hazırladığı mâcunu porselenden yapılmış kapaklı kâseler içinde Pâdişaha akşamdan takdim eder ve kendisine hil'at giydirilirdi. Nevrûziye kadın-efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de verilir ve bu mâcundan yemenin kuvvet ve şifâ verici bir tesiri olduğuna inanılırdı. Osmanlıların son zamanlarına kadar Nevrûz an'anesinin devam ettiği ve sarayın eczahânesinde tertip olunan nevrûziyelerin mevki sahiplerine gönderildiği, halkın da bu âdete uyarak, Nevrûz’ da hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Nevrûz münasebeti ile, sadrâzam padişaha, donanmış atlar, murassâ silâhlar, pahalı kumaşlar gibi hediyeler verir. Bunlara nevrûziye pişkeşi denilirdi.
NEVRÛZ NEREDEN GELİYOR ?
Lane, Thousand and One Nights isimli eserinin II. Cildinin 496. sayfasında ve devamında Nevruz’ un Musevî yortusundan geldiğini ileri sürüyor ki, bu iddia pek de ihtimâlden uzak değildir. Ancak iddia hakkında ciddî araştırmalar yapılmalıdır.
NEVRÛZ HAKKINDA BAZI KABULLER
Nevrûz bazı olaylara temel yapılmak istenmektedir. Şöyle ki;
• Nevrûz Allah'ın evreni yarattığı gündür.
• Hz. Adem'in çamurunun yoğrulduğu ve yaratıldığı gündür.
• Peygamberimiz Hz. Muhammed' e peygamberlik müjdesinin geldiği gündür.
• Cennetten dünyaya sürülen Adem ile Havva Nevrûz günü Arafat'ta buluşmuşlardır.
• Allah yıldızları, burçları bu gün dağıtmıştır.
• Nuh tufanından kurtulanlar gemiden inip yere ilk defa bu gün ayak basmıştır.
• Yusuf Aleyhisselam kuyudan bu gün kurtulmuştur.
• Musa Aleyhisselam Kızıl Denizi bu gün geçmiştir.
• Balık tarafından yutulan Yunus Aleyhisselam yine bu gün karaya bırakılmıştır.
KARDELEN BAHARI MÜJDELER
Nevrûzla her şey yeniden başlar. Nevrûz kardelen çiçeğinin açmasıyla belirir. Kardelen, Nevrûz' un ilk meyvesidir. Kardelenin anlamı sevgidir. Kışın olanca sertliğine rağmen bahara kavuşmak için yılmadan savaşan kardelen 21 Martta açar. Karı deler ve kışı yener.
BAZI YERLERDE NEVRÛZ'A NİÇİN HIDIRELLEZ DENİR?
Bazı yerlerde Nevrûz' a Hıdırellez denmesine rağmen düşünceler, duygular aynıdır. Her baharın gelişinde Hıdır ile İlyas A.S.ın bir birine kavuştuğu rivayet edilir. Hıdırellez akşamı ateşlerin yakılmasının yanı sıra bazı yerlerde ne olmak istediği, toprağa çizilerek ifade edilir. Hıdırellez güzel duyguların paylaşıldığı bir gündür.
TÜRKİYE' DE NEVRÛZ NASIL KUTLANIR?
Türk dünyasında ve onun bir parçası olan ülkemizde Nevrûz, yeniden canlanmaya başlayan dünyanın insanlara sunduğu bolluk, dirilik, gönlümüzde yarattığı sevgi, kardeşlik, paylaşma, barış ve dostluk duyguları ile her yıl 21 Martta kutlanmaktadır.
Baharın müjdesi olan Nevrûz, gelenek ve göreneklerimiz arasında en sıcak ve canlı bir şekilde kutlanılan bir bayramdır. Bu sıcaklık, bizim dünyamızın var olabilmesi için gerekli ana unsur olan hava, su ve toprağı ısıtan ateştir.
Nevruz, ülkemizde her ne kadar resmî bir tatil olmasa da asırlardır Anadolu'muzun değişik bölgelerinde "Mart Dokuzu, Mart Bozumu, mesir şenlikleri, yörük bayramı" adı altında millî bir bayram olarak kutlana gelmiştir. Öyle ki, ülkemizin en zorlu günlerinde düşmana karşı ölüm kalım mücadelesi sürdürülürken bile bu kutlamalardan geri kalınmamıştır, hattâ 21 Mart 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın katılımıyla Ankara'da Nevrûz şenlikleri düzenlenmiştir.
Nevrûzda atalarımız türküler söyleyerek, halaylar çekerek, at üstünde yarışlar yaparak, ateşten atlayarak, güreş yaparak, pikniğe giderek sevgi, dostluk, kardeşlik örneği sergilemişlerdir.
Özellikle Türk devletlerinde Nevrûz yemeklerle kutlanır. Nevrûzda verilen yemekten yemeyenler ev sahibine hakaret etmiş olurlar.
Nevrûzda törenlere insanlar çağrılmadan giderler. Plânsız, programsız bir araya gelir ve tanışırlar. Aynı ateşin üstünden atlarlar, çünkü Nevrûz kutlamalarında yakılan meydan ateşi bugünü kutlayan herkesin içindeki sevgi ateşidir. Herkes aynı ateşte yanmaktadır.
Nevrûzda sevgiler vücut diliyle anlatılır. Vücut dili, insanlığın ortak dilidir. En inandırıcı ve samimî dildir.
Manisa'da 21 Mart Mesir Bayramı olarak kutlanır. Nevrûz şenliklerine mânâ katan en özel yiyecek Nevrûz macunudur.
Nevrûz günü yenilmek üzere yapılan bir nevi tatlı yahut macuna Nevrûziye denir. İran'da makbûl olan Nevrûziyenin tertibi usûlüne "heftsin (yedi.s)" derler. Macun, ilk harfleri sin (s) ile başlayan yedi şeyden yapıldığı için bu adı almıştır. O yedi şey şunlardır: Şomak, sebze, sümbül, semek, sirke, sir, senced. Semek, balık; sir, sarımsak; senced, iğde demektir.
Osmanlılar devrinde Nevrûziye macunu eczacılar tarafından yapılır, özellikle hekimbaşı tarafından Nevrûz'da hazırlanıp saraylılara sunulan macuna itibar edilirmiş. Manisa Merkez Camii Minaresi'nden her yıl halka atılan mesir macununun atası budur. Rivayete göre, ünlü Şeyh Merkez Muslihiddin Efendi 1539 yılında Yavuz Sultan Selim'in haremi ve eşsiz güzelliğiyle ünlü Hafza Sultan'ın yaptırdığı Darüşşifa' da 40 türlü ecza ve baharattan bu macunu yeniden terkip etmiş ve Nevrûz gününde şifâ niyetine halka dağıtmıştır. Daha sonraki asırlarda bu terkip giderek değişmiş ve karanfil, kakule, amber, gülyağı, vanilya, misk, tarçın, kişniş, lavanta ruhu, gül kurusu, beyaz şeker, badem yağı, pespâse, Hindistan cevizi, melek otu, kasb-ı ıtrî, serçe kanadı, bal vb. ilâvesiyle kuvvet macununa dönüşmüş; ancak son asırda onun da ölçüsü bozularak 15-20 çeşit baharatı karıştırarak ucuz ve faydasız macunlar yapılıp satılır olmuştur.
Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra Nevrûz kutlamaları yaygınlaşmıştır. Alevî ve Bektaşîler bu günü Hz Ali'nin doğum günü ve Hz. Fatıma ile evlendiği gün olarak kabul ederler. Şiîler Nevrûz' u Hz. Ali'nin halife ilân edilişinin yıl dönümü olarak kutlarlar. Nevrûz genellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak kutlanır.
Nevrûz Türkler aracılığıyla Asya ve Avrupa'ya yayılmıştır.
Nevrûz'da insanların çok farklı kutlamaları vardır. Bunlardan en bilinenleri; cirit oynamak, yumurtayı çeşitli renklere boyamak, çocukların ellerine Nevrûz çiçeğini alarak bir dala dolamaları ve komşu komşu gezdirerek çeşitli hediyeler almaları, niyet tutmak gibi.
Nevrûz sayesinde insanlar birbirleriyle daha çok kaynaşır, beraberlik duygusu güçlenir, kardeşliğin önemi anlaşılır, tabiatın ve ürünlerinin önemi bir kez daha vurgulanır. İnsanlar evlerinde yıllardan beri süre gelen geleneklerini devam ettirir. Ateşler yakılır, oyunlar oynanır, yemekler pişirilir ve herkes aşını ortaya koyar. İşte buradan anlaşılıyor ki, Nevrûz tam bir paylaşım, birlik, kardeşlik, mutluluk bayramıdır. Çiçeklerin açması, tabiatın canlanması, karların eriyerek dağları terk etmesi insanları duygulandırır.
Nevrûz, Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî bayram olarak büyük törenlerle kutlanmıştır. 1925 yılında Ankara' da Nevrûz münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa' nın huzurunda yapılan bir resmî geçitte, askerî kıtalar başlarında "gök sancaklar al sancaklar" olduğu halde yürümüştür. 1926 yılında Milâdî takvimin kabulü ile Nevrûz yılbaşı olmaktan çıkmış, fakat Mart ayı son senelere kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinde malî yılbaşı olarak varlığını korumuştur.
Halk arasında Nevrûzda bütün varlıkların Allah'a secde ettiği inancı yaygındır. Bugün bir yıllık rızkın tayin edildiği düşüncesiyle evler boyanır, sofralar yiyeceklerle donanır, suçlular bağışlanır, küsler barışır. Yine bu günde yörelere göre cirit oyunları, mahallî oyunlar, kılıç-kalkan oyunları sergilenir. Genç kızlar ve erkekler niyet tutarlar, niyetleri çıkarsa gelecek Nevrûzda kurban kesmek üzere kurban adarlar.
Aslında Nevrûz' da yapılan bütün eğlencelerin bir tek gayesi vardır: Hayatla bütünleşmek. Eğlenceler tabiatın coşkusunu izleyerek ona ne derecede mecbur olduğumuzu anlamamızı sağlar.
Trakya'da kutlanan Nevrûz gününde kırlara çıkılarak karabiber ve tuz ekilir, "Yarım kuzu" denilen haşlanmış yumurta yenir.
Kars'ın bazı yörelerinde Nevrûzdan önceki Çarşamba gecesi damlarda ateş yakılır. Ertesi Perşembe günü de ölü bayramı olarak kabul edilir. O gün yoksullara, çocuklara yemiş, helva vb. dağıtılır, mevlit okutulur. Ölüler ziyaret edilip arta kalan yemiş ve helvalar onların üzerine dökülür.
Bingöl civarında baharı müjdeleyen kardelen çiçeğini ilk bulana güzel hediyeler verme âdetinin olduğunu kayıtlardan öğreniyoruz.
Çeşitli yerlerde, çeşitli şekillerde ve farklı inanışlarla kutlanıyor olsa da aslında Nevruz ’un tek bir ortak gayesi vardır: baharın gelişinin kutlanması.
Aslında Nevruz kutlamaları tamamen bahane, asıl istenen insanların mutluluk içinde hayat dolu günler geçirmeleri. Zaten hepimizin ihtiyacı olan da bu. Mutlu olmak ve hayatı getirdiği güzelliklerle yaşamak.
“Nevruz, (Alevî vatandaşlarımız için) büyük bayramdır. Bektaşîler gibi onlar da Nevrûz’ u, Hz. Ali’nin doğduğu gün olarak kabul ederler. O gün Abdal Mûsâ adına bir kurban kesilir ve o akşamki toplantılardan sonra, dede köyüne döner. Bu yüzden aralarında “Çiğdem bitti, dede gitti” sözü bir atalar sözü hâlinde söylenegelmiştir.”
EDEBİYATIMIZDA NEVRÛZ
Nevrûz' un soğanını, şifa niyetine yemek halkımız arasında âdet olmuştur. Nevrûz hakkında derlenmiş bir türkünün dörtlüğü şöyledir:
“Nevrûz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gök gözlüyüm
Benden âlâ çiçek var mı ?”
Nevrûz' da Divan Edebiyatı şairlerinin câize almak için büyüklere kasîde okuduklarını da kaydetmek lâzımdır.
SONUÇ:
İnsanoğlu dünyanın her yerinde neş’eye hasret, kedere kardeş olmuştur. Bayramlar tâ geçmişten günümüze kadar gelen ve insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygının perçinlendiği, güçlendiği, dargınlıkların unutulduğu, millî birlik ve beraberliğin, bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendirildiği mutlu günlerdir.
Bir milletin teşekkülünde dil, din ve tarih kadar geleneklerin de önemi vardır. Gelenekler, tarihi kesin olarak tespit edilemeyen dönemlerden bugüne intikal etmiştir. Bu özelliği ile gelenekler, millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biri olarak kabul edilir.
Milletimizin yücelmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve dünya milletleri arasında istenilen ve lâyık olduğu yeri alabilmesi ancak birlik ve beraberlik içinde bulunmamıza bağlıdır. Birlik ve beraberliğin olmadığı bir yerde; parçalanma, nefret ve düşmanlık vardır.
Aziz milletimizin tarih boyunca elde ettiği şanlı zaferlerin ortaya koyduğu kahramanlık destanlarının, kurduğu medeniyetin, dünyaya ışık olacak nitelikte geliştirdiği kültürün temelinde hiç şüphesiz, fertleri arasında gerçekleştirdiği birlik ve kardeşlik ruhu yatmaktadır.
"Çocuklar gönül bahçelerimizin kültür çiçekleridir. Sevgi ve canlılığı ifade eden, hattâ kardelen misâli her zorlukta ak, pak, ve aydınlık geleceğe filizlenen Nevrûz çiçeği sizlersiniz. Atalarımız nasıl demir dağları eritip yüce milletimizi yeniden var etmiştir. Dünyaya tanıtmış, her yere medeniyet götürmüş iseler, geleceğimizin teminatı olan sizler de kalpleri, Nevrûz ateşinin sevgi, barış ve kardeşlik sıcaklığı ile eriterek Ergenekon destanını bir zafer olarak yeniden yaşayacaksınız."
Dünyamıza, umutlarımıza, sevgimize, gönlümüze hoş geldin bahar!
Nevrûz coşkusu ile birlikte güzelliklere koşalım.
Yakılan ateşlerde kini, nefreti, açlığı, sefaleti yakmak, barışa bayrak açmak dileğiyle...
Nevruz hepimizin yeni umutlarına güzellikler getirsin.
Ekrem YAMAN
Mersin Vali Yardımcısı
Konular
- İllere Göre Yeşil Kartlı Sayısında Son Durum
- İllere Göre İptal Edilen Yeşil Kart Sayısı
- K.K.T.C Sağlık İdarecileri Derneği Genel Kurul Yaptı
- MODERN ZAMANLAR VE ÖLÜM
- Sağlık Yatırımları Konusunda İzin Alınması ile İlgili S.B. Genelgesi,Prof. Dr. Nihat TOSUN
- Ambulans ve Acil Tıp Teknisyenlerinin Çalışma Esaslarıyla İlgili Tebliğ Yayınlandı
- Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Konusunda Çalışanlarını Uyardı
- Kamu Sosyal Tesislerinden Yararlanma Şartları ve 2009 Yılı Konaklama Ücretleri Yayınlandı
- SGK Başkanı Fatih Acar'ın Diş Tedavilerinin Özele Sevki İle İlgili Açıklaması
- Çayı Çok Sıcak İçmenin Zararı
- Hastaneler
- Akdeniz Bölgesi Hastaneleri
- Ege Bölgesi Hastanesi
- Karadeniz Bölgesi Hastanesi
- Burdur Devlet Hastanesi
- Bucak Devlet Hastanesi
- Burdur Gölhisar Devlet Hastanesi
- Isparta Devlet Hastanesi
- Gülkent Devlet Hastanesi
- Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
- Adana Numune Hastanesi
- Mersin Devlet Hastanesi
- Denizli Devlet Hastanesi
- Denizli Server Gazi Devlet Hastanesi
- Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
- Aydın Devlet Hastanesi
- Muğla Devlet Hastanesi
- İzmir Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
- Sağlık Bakanlığı Özel Hastanelerin Kalite Performans Satandarlarını Değerlendirdi
- Yoğun Bakımlar Standart Formla Denetlenecek